İş

Kara komedide bir Hazine!

Geçen yılın son aylarında vizyona giren Treasure bu kez Netflix üzerinden izleyici ile buluşmuştu. Oyuncu kadrosunun yarattığı beklentilerin aksine yapımcılığını BKM’nin üstlendiği film seyirciye ustaca bir psikolojik gerilim sunarken, komediden çok kara mizah unsurları ön plana çıkıyor.

Yönetmenliğini Canbert Yerguz’un yaptığı, senaryosunu Burak Yerlikaya ile birlikte yazdığı Hazine Çağlar Çorumlu, Boran Kuzum, Aslıhan Gürbüz ve Serkan Keskin gibi ünlü oyuncuları bir araya getiriyor. Sinema konusunu kısaca inceleyelim.

HAYAT BİR KEZ DEĞİŞTİ

Mesut, Ankara’da yaşlı annesiyle yaşayan, etle sütü birbirine karıştırmayan bir memurdur. Sevdiği iş arkadaşı Nurdan’ın hayalleriyle dolup taşarak apartman dairesine gidip gelir. Tek umursadığı şey ona biraz daha yakın olmak. Sosyal medyadan arkadaşlık isteği gönderir, kabul edilir. Ancak bir sabah annesini odasında ölü bulunca hayatı tamamen değişir.

Cenazeyi gömmek için memleketine giden Mesut, kardeşi Musa ile Niğde yengesinin geçimsizliğine tanık olur. Onu daha büyük sürprizler beklemektedir. Annesinin cenazesi karışmış, o daha gelmemiş. Mesut bu aksilikten sonra Nurdan’a nasıl yetişecek? En önemlisi de kardeşinin oldubittisiyle katıldığı cenaze aramasının izlerini nasıl silecektir?

KAOTİK ATMOSFER YERİNE YABANCILAMA

BKM ağırlıklı olarak komedi filmleri ürettiği için Hazine ilk bakışta bir komedi filmi görünümündeydi. Oyuncu kadrosunda Çağlar Çorumlu’nun olması, Boran Kuzum’un aksanı ve Aslıhan Gürbüz, Şükran Ovalı gibi komediye yatkın oyuncuların yer alması Hazine’nin seyirciyi güldürmeye çalışacağının göstergesiydi. Ancak filmi izledikten sonra ters bir virajdan bahsedebiliriz. Treasure bir kara komedi, hatta karanlık bir hikaye. Bu durum film vizyona girdiğinde seyirciyi ikiye böldü, kimisi farklı bir şey izlemekten mutlu olurken kimisi hayal kırıklığına uğradı. Ancak filmin ilgiyi platformda sergilediği başarı pekiştirdi. Treasure, Netflix’in en çok izlenen yapımları arasında tam ortasında…

Peki, kağıt üzerinde sıradan görünen hikayesine rağmen Hazine’yi benzersiz kılan nedir? Sinemanın hikayesine baktığımızda bir dizi zıtlıklar izliyoruz. İlk hata diğerlerini de sürükler ve ortalık bir yangına döner. Ancak konu açılmışken hemen belirtmekte fayda var: Hazine, kaotik bir atmosfere dayanmıyor. Komediye ulaşmak yerine, karanlık taraf ile hayatın gülünçlüğü arasında gidip gelmeyi tercih ediyor. Öte yandan arka planda çalışan annenin nasıl gömüleceği sorusu sinemayı muğlak bir tarafta bırakıyor. Cenaze geldiğinde ve defin sırasında karışıklıklar yaşandığında rahatlıkla bir komedi filmine dönüşebilecek olan sinema, cenazenin mesafeli tutulması nedeniyle karanlık özünü koruyor. Bunların yanı sıra Mesut’un sakin bir hayata kavuşma kaygısı, bir an önce Ankara’ya dönüp flört etme isteği, giderek artan gerilimi insani bir boyuta taşır.

Treasure’ı başarılı bir kara komedi yapan nedir; Kaosu Ölümlü Dünya filmindeki gibi bir atmosfere taşımayarak komediden uzak tutan ana unsur, insanı merkezine alması ve aşırı yorumlardan kaçınmasıdır. Film ne cinayet işleyen kişiyi karikatürize ediyor ne de “cinayet işlemeyin” gibi öğütler veriyor. Her iki uca olan uzaklığı, insanlara daha saf davranmasını sağlar. Tüm bu kargaşa içinde erkek temsilini üstlenen Mesut karakteri, annesinin ölümüne ve bulaştığı karanlık işlere rağmen anlaştığı gibi Ankara’ya dönüp tiyatroya gitmek ister. Bir yanda işlenen cinayetler, anne cesedinin ortadan kaybolması, tanık olunan geçimsizlik, dostlar arasındaki ikiyüzlülük… Bunların hiçbiri Mesut’un bu talepteki ısrarına engel değildir. Bu siyah manzaraya biraz daha derin bakmakta fayda var.

GÜLMEDEN SİNEMA OLARAK HAZİNE

Treasure yorumlardan kaçmayı başarmış bir yapım. İlk başarısı komediden sapmaması, kendi yolunda yürüme cesaretini göstermesi ve karanlığını gizlememesi… Diğer başarısı da yaşananlara karşı yargılayıcı bir üslup benimsememesi ve bunun üzerine müdahale etmemesi. Mesut’un havalı karakteri kilit rol oynuyor. Mesut, Musa ve Niğde arasındaki bağlantıya karışmaz. Aslında iletişim yok. Buradaki temastan kaçınma, Mesut’un film boyunca üzerinde durduğu çizgiyi de açıklıyor. Mesut kimseyle muhatap olmuyor. Yeğenleri, abisi, abisinin arkadaşları… Doğup büyüdüğü yere dönmesine rağmen kimseyi tanımıyor, bilmek istemiyor. Mesut’un bu tuhaflığı annesinin cesedini gördüğü ilk andan itibaren kendini gösterir. Aslında bu memurun izole dünyasına tanık oluyoruz. Annesinin ölümü planlarını bozan bir gelişmedir; acılar sahte, törenler gösteriş içindir. Merhumun cenazesi gelirse en kısa zamanda defnedilir, böylece bütün dertleri giderilmiş olur.

Albert Camus’nün Zeki Demirkubuz’un Yabancı adlı romanından esinlenen Kader’de başkahraman (Musa-Serdar Orçin), yan odada annesinin ölümünü saatler sonra fark eder. Mesut o kadar yabancı değildir ama ölümle yüzleşmede Demirkubuz’un karakterinden aşağı değildir. Bu yabancılaşma filmde iyi kurgulanmıştır. Ne yüksek sesle ağlar ne de kenara çekilir. Mesut’un tuhaflığını örten şey, işin içinden çıkmaya çalışmasıdır. Annesinin ölümüyle başlayan kabus onu içine çekiyor. Define aramak için çıktığı gruptan bir köylü kaza sonucu hayatını kaybetti… Daha sonra başka bir ekip üyesinin ölümüne bizzat tanık oldu. Bu çetenin kalbinde kardeşi Musa’nın da olması ve herkesin birbirine düşmesi Mesut’u zor duruma sokar. Mesut, kardeşinin öldürüldüğünü veya kaybolduğunu düşünse bile müdahale etmekten kaçınır. Yerguz bu sahneleri ustaca çekmiş. İlk gece hayatını kaybeden İlyas’ın evinde ağabeyinin izini ararken Mesut, telefonunun melodisini duyar ama umurunda değildir. İlyas’ın karısı Zehra ona saldırdığında bile bir misafir gibi davranır ve sinemadaki duyguyu korur.

FİLMİN EKSİLERİ VE ARTILARI

Hazine genel olarak yeterli bir iş ama olay örgüsünde hikayeyi azaltan bazı yanlış hamleler var… Nurdan’ın finalde yer alması karanlığı bir nebze olsun aydınlattı diyebiliriz. Öte yandan, uyanık polisin kendini bir kan banyosunda öldürdüğü klişesi de filmin sürprizden uzak yapısıyla örtüşüyor. Yerguz’un sineması pek sürpriz içermiyor. Bu bağlamda zikzaklardan da yoksundur. Yokuş aşağı bir yolculuk sinemaya hakimdir. İlyas’ın öldüğü sahnede Mesut’un yüzüne sıçrayan kan seyirciyi anlatıya bağlaması açısından işlevsel ama bu tercih edilmeseydi duygu yoğunluğu korunabilirdi, Mesut’u sadece gözlerine indirgemek ve sakıncalı mimik ve mimikler filmin en büyük artısı olabilirdi. Ancak bu sahnede yüzüne kan sıçramıştı ve “abartılmıştı”. Abartmanın filmin seçimiyle çeliştiği söylenebilir. Çünkü Treasure, abartılardan kaçınarak net bir hikaye anlatıyor.

Filmin artılarına baktığımızda Mesut’un peruğundan başlayabiliriz. Bu peruk olur olmaz düşmez ve gerginliğin bir parçası haline gelir. Mesut’un yabancı hayatından rol çalmıyor, Mesut “kafasında peruk olan adam” ile eş tutulmuyor, özgünlüğünü koruyor. Kayıp beden pek göze çarpmıyor ve defin sorununu gölgelemiyor. Ayrıca cenazede tahta bir haçın bulunması ve çok fazla kabul edilmese de hüsranın paylaşılması takdire şayan bir detaydır. Ekip büyük bir hazine bulamamış ama kazdıkları yerden de saçma sapan bir şey çıkmamış.

ÇORUMLU GERİ ÇEKİLEREK PARLADI

Hazine’de seyirciyi şaşırtan bir diğer nokta ise Çağlar Çorumlu’nun oyunu. Çünkü onu daha çok komedi performanslarıyla tanıyoruz. Güldür Güldür’deki karakteri ile çeşitli dizi ve filmlerdeki rolleri aynı karededir. Zeki Müren taklidiyle adından söz ettiren, son dönemde Ayak İşleri’yle tanınan Çorumlu’yu komedi dışında bir eserde görmek ilginç geldi. Çorumlu, donukluğuyla patlamalarının ortasında salınan, yarattığı çatışmayla çalışan bir oyuncu. Bu donukluk aynı zamanda sorgulayıcı bir yön de içerir. Footwork’te çok şey gördük. Sessiz ve anlamlı davranarak karşıdaki kişiyi oyuna sokan, aynı zamanda gerçekleştireceği patlamalar için de enerji toplayan Çorumlu, Hazine’de istikrarlı bir performans sergilerken sinemanın duygu ve akımına hizmet ediyor. Birçok faktör gibi Çorumlu’nun oyunculuğu da öne çıkmıyor, kendi standartlarına göre abartmıyor. Oyuncu, hareketsiz durarak ve bakarak sahneye anlam katar.

Boran Kuzum’un performansı “diyalektik” olarak takdir edilmelidir. Shive, Kuzum’a doğrudan komedi ekledi. Kuzenim komedi mi oynasın yoksa sinemadaki çatışmaya ayak uydursun mu ortada kaldı. Karakteri iyi çizilmiş, ana hatları belli ama kilo almamış. Kuzum sinemada başrollerden biri olmasına rağmen başrol kadar oyunda yer almıyor.

Serkan Keskin, Mert Denizmen ve Gürhan Altundaşar takım oyuncusu olma hakkını veriyor. Aslıhan Gürbüz ve Şükran Ovalı tatmin edici değil. Temsil ettikleri kadınlar büyük şehirde birebir koşullarda resmedilse inandırıcılıkları sorgulanmaz ama Anadolu imajını da bu şekilde vermezler. Gürbüz, sıradan kavgacı bir hanımefendi rolünde role özgünlük katmaz. Ovalı daha agresif bir rolde ama çok bağırarak da karakterinin etkisini kırıyor. Öte yandan Hasibe Eren, sürpriz dolu subay rolüyle sinemaya hayati bir katkı sağlamasa da renk kattığını söyleyebiliriz.

Hazine Çorumlu’nun sineması ama o da geri adım atarak sinemanın önünü açtı.

* *

Hazine, son yıllarda tekdüze hale gelen kaotik, diyalektik sinemalarımızın ortasında parlayan bir sektör. Canbert Yerguz iyi yönetmiş, komedi dozu kaçırmamış ve sinemayı şeker komasına sokmuş, üstelik karakterlerin ruh hallerini dizginleyerek başarılı bir şekilde yansıtmış. Garantili bir izleyici kitlesine hitap eden yöntemlerinden bir film için bile ödün vererek olgun bir hikayeye şans veren yapımcıları tebrik etmek gerekir. Farklı hikayelere ve farklı oyunculuklara ihtiyaç var. Böyle kısırlığın kimseye faydası yok!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu